Welcome to Our Website

Vatandaş temmuzda kemer sıktı

Nurdoğan A. ERGÜN

İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, ekonomideki soğumanın temmuz ayın­da başladığını söyledi. Türki­ye ekonomisne dair güncel ge­lişmeleri ve öngörülerini anla­tan Aran, “Politika faizindeki artışın ekonomiye olan etkile­rini, reel sektöre olan etkileri­ni ilk defa temmuz ayında gör­meye başladık. 1-15 Haziran arası yapılan alışverişlerle 1-15 Temmuz arasındaki alışveriş­lerde kredi kartı kullanımına baktığımızda düştüğünüz gö­rüyoruz.

Bunu öncü gösterge olarak adlandırabiliriz. Ayrıca sene başındaki toplam ticari ve bireysel kullanımla bugünkü­ne baktığınızda ocak ayının bi­le altına inen bir kullanım var. Bunlar, temmuz ayında vatan­daşın frene bastığını gösteri­yor. Kemer şu anda sıkılıyor. Bu durum politika yapıcılar için tercih edilen bir konu ama arka planda başka sorunların başlayacağını gösteriyor” dedi.

“Ödenmeyen kredi kartı borcu 2 kat arttı”

Daha önceden uygulanan yanlış ekonomi politikalarının iki kaybedenini ‘hazine ve ka­mu’ ile ‘sabit ücretli vatandaş’ olarak gösteren Hakan Aran, “Devlet kaybını vergi paketiyle çıkarmaya çalışıyor. Sabit ge­lirli de kredi kartı ve bireysel kredi borcunu ödemeyerek za­rarı telafi etmeye çalışıyor. O yüzden şu anda ilk sinyal, bi­lançolarımızdaki ilk gösterge kredi kartlarındaki ve bireysel krediler konusunda ödenme­yen borçlar oldu.

Yakın izle­medeki kredi kartlarının payı çok yükseldi. Sorunlu kredile­re düşenlerin payı çok yüksel­di. Bir kredi kartının borcu 10- 12 bin TL’den 20-25 bin TL’ye çıktı. 4 kredi kartı varsa aylık borç 80 ila 100 bin TL oldu. Ön­ceden o bankadan bu bankaya çevrilerek giden borç, faizler de artınca artık çevrilemez ol­du” dedi.

“2 trilyon TL borcun 1.5 trilyon TL’si bireysel”

Toplam kredi kartı borçları­nın 1.5 trilyon TL’sinin birey­sel, 500 milyar TL’sinin tica­ri olduğunu açıklayan Hakan Aran, şunları söyledi: “2 trilyon TL’lik bir kredi kartı borcunu konuşuyoruz. Kredilerin ter­sine kredi kartı kullanımı Tür­kiye’de genellikle bireysel ağır­lıkta. Bankaların toplam kredi­sinin 13.8 trilyon TL olduğunu düşünürseniz toplam 2 tril­yonluk bir kredi kartı bakiye­sini konuşuyoruz.

İşte devlet vergiyle kendini korurken va­tandaş da bu 2 trilyonluk ha­va yastığını kullanacak. O yüz­den bizim sorun olarak gördü­ğümüz alan burası. Vatandaşın ayağını tekrar yorganına gö­re uzatabileceği, tekrar araba almanın, ev almanın hayal ol­madığı, ay sonunu getirmenin bu kadar zor olmadığı bir kon­jonktüre gelirsek ondan sonra artık o nedir bu nedir konusu­nu konuşacağız.”

“Kredilerin milli gelire oranı tarihin en düşük seviyesinde”

Türkiye’de kredilerin milli gelire oranının tarihin en dü­şük seviyesine indiğini söy­leyen Aran, şunları söyledi: “2024’ün ilk çeyreğinde kre­dilerin milli gelire oranı yüz­de 42.4 oldu. Bu 2020 yılında yüzde 72.3’e çıkmıştı. Yüzde 72.3’ten yüzde 42.4’e geldi. Ya­ni kimseye kredi vermemişiz. Ama hani kredi genişlemesin­den, kredi büyümesinden bah­sediyoruz ya. Milli gelir de bü­yüyor.

Bu aslında enflasyonun altında etkisini gösteriyor. Do­layısıyla kredi büyümesi dedi­ğimiz reel bir kredi büyüme­si olmadığı için iş insanını da rahatlatmıyor. Yani iş insanı­nın o işletme sermayesi ihti­yacını da karşılamıyor. Yani şu anda piyasada kredi olarak dönen rakamlar muhtemelen işletme sermayesi ihtiyacı ya­ni milli gelir oluşturan işletme sermayesinin çok az bölümü­nü karşılıyor.”

“Bireysel krediler %16’dan %10’a düştü”

Yüzde 42.4’ün içinde ticari kredi payının yüzde 32.4 oldu­ğunu açıklayan Aran, bireysel kredilerin ise yüzde 10 oldu­ğunu aktardı. Aran, “2022’de yüzde 72.3 olduğu zaman bi­reysel krediler yüzde 16’ydı. Bugün bireysel yüzde 16’dan yüzde 10’a indi. Bireysel 16 iken kredi kartlarının milli ge­lirde payı 2.9. Şu anda ise yüz­de 4.5’e çıktı. Kredilerin mil­li gelirden payı azalırken, tek düşmeyeni ve iki katına çıka­nı kredi kartı. O yüzden niye kredi kartıyla yatıp, kredi kar­tıyla kalkıyoruz aslında en bü­yük göstergesi bu” ifadelerini kullandı.

“MB’nin rezervi dolmadan ihracatçı rahat etmeyecek”

Hakan Aran, “Merkez Ban­kası kasasını doldurana kadar, yani döviz rezervlerini arttı­rana kadar ve enflasyon yüzde 10’lu seviyelere gelene ka­dar bir denge noktası oluşma­yacağı için ne ihracatçı ne üre­tici rahat yüzü görmeyecek” dedi. Bu noktada ekonomi po­litikalarında geçmişte yapılan hatalara atıfta bulunan Aran, “Bu problemi her seferinde ya­şamamak için, 5 yıllık bir plan yaparsak 5 sene sonra Türki­ye rekabetçi bir yapıya gelebi­lir” dedi.

“Yanlış politikalarla yüzleşmeden iyileşemeyiz”

“Eğer siz bir yanlış yap­tıysanız, yanlışınızla yüz­leşmeniz gerekiyor. Ve biz ekonomide yanlış bir politi­ka izledik. İzlediğimiz yan­lış politika, şu andaki sıkın­tılarla yüzleşmeden, onu ya­şamadan düzelmez” diyen Aran, “O yanlış yapılırken ihracatçı çok kazandı.

Yan­lış yapılırken yatırım yapan iş insanı çok kazandı. Yani çok ciddi bir şekilde TL ucuz bir şekilde ihracatçıya, üreti­ciye, yatırım yapana verildi. Biz devletten yüzde 12’den menkul kıymet aldık, devle­te borç verdik.

Bu kaynakla­rı alıp ne yaptılar? O dönem­deki yatırım fırsatlarını, bu ucuz rakamı kapasite artışı için kullandılar” diye devam etti. Çözüm olmadığı için 2025 sonuna kadar sıkıntı­lı geçeceğini belirten Aran, “Finans kesimi olarak biz de sağlıklı kredi kullandıramaz­sak aynı şekilde bu tablodan nasibimizi alacağız.

Hepimiz için düzlüğe çıkmanın tek koşulu; hatayı yaptığımız ilk noktaya geri dönmek. Hatayı ilk yaptığımız noktadaki ge­ri döndüğümüz yer de artık Türkiye için kabul edilebilir bir enflasyon. Bu yola girdik ama arka planda hep beraber sıkıntısı­nı yaşaya­ca­ğız” vurgusunu yaptı.

“Herkes zarar ederken bankalar kâr edemez”

Reel sektörde sorun varken banka karlılığının artmasının beklenemeyeceğini söyleyen Hakan Aran, “Eğer siz içinde bulunduğunuz bu koşullarda aynı şekilde etkilenmiyorsanız zaten yanlış bir şeyler yapıyor­sunuz demektir. O yüzden ben, sorunlarımızın bu noktada di­ğer meslektaşlarımın tersine en kabul edilebilir sorunlar ol­duğunu yani sıkıntının herkes tarafından paylaşılmasının iyi bir gösterge olduğunu düşünü­yorum. Müşterimiz açken tok yatan konumunda olmak iste­mem. O yüzden sıkıntıyı yaşı­yorsak beraber yaşıyoruz” dedi.

“2025’te istihdam piyasası daralacak”

Enflasyonun yüzde 42 oldu­ğu ama Merkez Bankası hede­finin 14-21 bandında olduğu bir 2025’in başlayacağını dile ge­tiren Aran, “Merkez Bankası, 42’yi 14-21’e nasıl getirecek? Bu konuda ekonomiyi gevşetemez. Kredi büyümelerindeki yüzde 2 sınırı artıramaz. Dolayısıyla buradaki sıkışıklık ve pahalı­lık aslında yıl boyu devam ede­cek.

Yüzde 45 enflasyon var­ken yüzde 50 pahalı iken, yüzde 25 enflasyon varken de yüzde 30 pahalı olacak. Pahalılık de­vam edecek. O yüzden 2025 yıl boyunca rahatlama bekleyen ‘nasıl olsa biraz hafifler, ben de paraya erişirim’ diye düşü­nenler, nefesini 2025 sonuna kadar tutmayanlar da muhte­melen 2025 yılında çok zorluk yaşayacaklar” dedi.

“Politika faizi yüzde 50’den yüzde 45’e inecek”

“Temmuz, ağustos, eylül aylarında aylık bazda enflasyon düşecek. Bu da 31 Aralık’a geldiğimizde 38-42 bandında gerçekleşeceğini gösteren önemli bir öncü gösterge. Eylül ayında okulların açılması gibi faktörlerle artabilir ama bu gidişatı bozmaz. Enflasyonun 42’de biteceğini düşünürsek politika faizinin ekim, kasım, aralık ayı toplantılarının birinde tek seferde veya parça parça 50’den 45’e indirileceğini tahmin ediyorum.

Ekonomideki soğumanın, kemer sıkmanın reel sektörde, vatandaşta izdüşümü var. O nedenle tek başına para politikası sıkı tutulmak istenir ama ekonomi yönetimi tüm yönleriyle düşünülmesi gerektiği için diğer taraftan hedeflere zarar vermeyecek indirimler yapılır. 2025’te enflasyon 20-21 bandında olacak. Bu durumda 45 olan politika faizinin bu sefer 25’e kadar indirilme imkânı olacağını düşünüyorum.”

“Yanlış fiyatlama yapan pazar dışında kalacak”

“Hala daha krediye erişimin pahalı olduğu, krediye erişimin değil kredi kullanmama tercihinin olduğu ortamda nakit akışını yönetemeyen, doğru fiyatlamayı yapamayan, yanlış fiyatlamayla pazar dışında kalanların talep az olduğu için çabuk eleneceği, malını satamayacağı, o yüzden de nakit akışını döndüremeyeceği bir eylül-aralık ayı yaşayacağız. Kanaatkâr fiyatlama yapanların işini döndüreceği ama ‘enflasyon bu kadar, benim bu malı yerine koyma rakamım bu, malımın fiyatı budur’ diyenlerin oyun dışı kalacağı bir dönem olabilir.”

“2025’te kredi riski yükselecek”

“Bankadaki donuk alacak oranlarının ticari tarafı da içine alacak şekilde artacağı bir 2025 yılı göreceğiz. 2025’te muhtemelen sektörün donuk alacak oranı yüzde 2.5’e yükselecek. Dolayısıyla batıkların artacağı, aslında bankacılıkta artık kredi riskinin yükseleceği 2025 yılı göreceğiz. Şu anda bizim batık, donuk alacak oranı yüzde 1.65. Kamuda hep daha düşük olduğu için sektörünki yüzde 1.35 civarında.”

2027’de pandemiden çıkar gibi olacağız”

Ekonomideki sıkıntıların 2025 sonuna kadar devam edeceği öngörüsünü paylaşan Hakan Aran’a göre, 2026’da sıkıntılar son bulur, 2027 yılına geçerken Türkiye’de pandemiden çıkmış gibi olur.

“Bu sıkılaşma her şeyini bilerek, tüm kesimlere doğru anlatarak, paniğe kapılmadan, doğru olanı yapma anlayışıyla yapıldığı zaman arka planda yeni deneyler yapmadan ulaşacağımız nokta” yorumunu yapan Aran, “Bu resim bozulursa, arada herhangi bir yerde film koparsa biz ona da alışığız. 90’lı yıllar, 80’li yılların sonu, yüzde 100’ün üzerinde 3 haneli enflasyonlarla onlarca yıl yaşadık.

Paradan 6 sıfır atmayı da biliyoruz. Bu politikanın arkasında duramazsak, bu politikada sabır gösteremezsek, bunları yönetemezsek olacak olan şey çok yüksek bir enflasyonun kalıcı hale gelmesi” yorumunu yaptı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir